$%
€%
£%
%
%
3212839฿%-2.87964
Bartın’ın Amasra ilçesinde 41 maden işçisinin hayatını kaybettiği maden ocağının yıllar önce ekibiyle kuyu vincini kuran emekli madenci Ahmet Kurt, “Facianın olduğu gece sabaha kadar ağladım” dedi. 1992 yılındaki Kozlu faciasında işçilerin cansız bedenlerine günler sonra ulaşılabildiğini hatırlatan Kurt, “Amasra’daki faciada çiplerin baretlerine takılı olması işçilere çabuk ulaşılmasını sağladı” diye konuştu.
Zonguldak’ta yaşayan 68 yaşındaki emekli madenci Ahmet Kurt, Türkiye Taşkömürü Kurumu’na ait maden ocaklarında galeri açma, kuyu vinçlerinin kurulumu gibi önemli görevlerde yer aldı. Amasra’da 41 maden işçisinin hayatını kaybettiği facianın yaşandığı kuyunun vinçlerini de yıllar önce ekibiyle birlikte kurduğunu anlatan Ahmet Kurt, facia gecesi yaşadıklarını İhlas Haber Ajansı’na anlattı. Amasra faciasında hayatını kaybeden maden işçilerine Allah’tan rahmet dileyen Ahmet Kurt, “Şu anda çok büyük bir acımız var. Geçmişe bakarsak çok acılar çektik. Amasra kuyusunun ilk başlangıcında oraya İngiliz vincini, direksiyon vincini ben ve ekibim beraber kurduk. O kuyu ilk bizim eserimizdi başlangıcı. Şu acı, bilin ki çok üzüldüm. O gece televizyona bakarak olduğum yerde ağladım. Tüm madenci şehitlerine Allah’tan rahmet diliyorum. Ailelerine sabır diliyorum” diye konuştu.
Mühendislere çağrı: “Gaz sızıntısı bu bölgedeki damarlarda çoktur, önce sondaj yapın”
Zonguldak maden havzasında çalıştığı yıllarda maden mühendislerinin vardiyaları yerinde devralarak işini yaptığını anlatan Kurt, Almanlar’dan öğrendiği birçok teknik bilgiyi de uyguladığını anlattı. Türkiye Taşkömürü Kurumu’na ait maden ocaklarından emekli olduktan sonra kiralama usulüyle kömür çıkartan özel şirketlerde işletme müdürlüğü görevi de yapan Kurt, “Allah’a şükür bir tane iş kazası yaşamadan bugünlere geldik” diyerek o günleri anlattı.
Maden mühendislerine çağrıda bulunarak “İlk önce en az 60 metre sondaj yapın” diyen Kurt, şunları söyledi:
“Maden mühendisleri bizimle beraber ocağa inerdi, bizimle beraber giyinirlerdi. Vardiyanın ikinci mühendisi gelmeden ocaktan çıkmazlardı. Çünkü mühendis mühendise teslim ederdi işi. Her zaman yerinde teslim etmek çalışanlar için de çok faydalıdır. Şunu söylüyorum. Birçok grizular meydana geldi. Kandilli Armutçuk, Gelik, Karadon kuyu dibi daha önce grizu patlamıştı. O grizu patlayan bölgeye biz kuyu ve galeri sürdük. Almanlar bize ’Önünü görmeden gitmeyeceksin’ derlerdi. Önümüzü görmek ne demektir? Arkadaşlar gidecek olduğunuz galeri, sürecek olduğunuz lağımlara ilk önce en az 60 metre sondaj yapın. Önünüzü görün. Ondan sonra galeride işe başlayın. Kömürde de budur. Kömürlerde kırılma, çatlak, gaz sızıntısı, birikintisi olabilir. Sondajınızı yapın. O sondaj deliklerinde biz Almanlarla çalışırken ben ocakta kaynakçılık bile yaptım. Ama bunu yaparken havalandırma çok iyiydi. Buna rağmen grizumetre boğazımdan düşmezdi. Sondaj yapıldığı zaman galerilere o galerilerin deliklerinden gelen gaz sızıntılarını ölçerdik. Yüzde 1, 2, 3, 4 ve 5’e çıktığı zaman en büyük tehlike. Yüzde 3’e çıktığı zaman geriye çekilirdik. Onun için gaz sızıntısı bizim damarlarımıza bu bölgede çoktur. Onun için işçiyi ayakta dahil olsun, galeride dahil olsun grizu kontrolü yapılmadan, önlem alınmadan çalıştırmak çok sakıncalıdır. Önce emniyet. Emniyet olduğu yerde kaza olmaz. Emniyet olduğu yerde çoluk çocuk ağlamaz.”
Milli Koruma Kanunu’na dayanılarak 1940’ta getirilen ikinci iş mükellefiyetiyle İkinci Dünya Savaşı’nın sebep olduğu güçlüklerin aşılması amacıyla Zonguldak havzasında yaşayanlara maden ocaklarında çalışma zorunluluğu getirildiğini ve o dönem gün yüzü görmeden tokmaklarla galeri açan, kömür kazan işçilerin barınma ve beslenme ihtiyacının güçlükle sağlandığı ocaklarda hayatlarını kaybettiğini söyleyen Kurt, dedesinin yaşadıklarını anlattı. Kurt, “Zonguldak’ta 1960’lı yıllardan önce mükellefiyet zamanlarında burada eskiden rahmetli dedem Kozlu’da Fransızlarla çalıştı. Bütün işçiyi zorla ocağa sokarlardı. Askerliğini herkes Zonguldak’ta yapardı. Bütün işçiyi toplarlardı. Zor şartlarda yaparlardı. Lağımlar tokmak gücüyle, burguyu elle çevirerek ocaklarda galeriler sürüldü. Çok zor şartlarda çalıştılar. Dedem İncirharmanı’nda, bitten pireden işçiler çalışmayı yapamazlardı. Ocağa indikleri zaman kaşınırlardı. Gaz döküp yatakları yaktıklarını söylediler” dedi.
“Ocaktan suyu çekince yanan cesetlere baretlerindeki numaralardan ulaşıldı”
1992 yılında Kozlu’da 263 maden işçisinin yaşamını yitirdiği grizu patlamasında maden ocağındaki yangın nedeniyle günlerce cesetlere ulaşılamadığını hatırlatan Kurt, yanan işçilerin cesetlerine baretlerindeki numaralarından ulaşıldığını söyledi. Kurt, söz konusu maden kazasıyla ilgili, “Tulumbaları Kozlu’ya kurduk. Su çekildikten sonra cesetler alındı. Epey bir zaman cesetlerimiz kaldı. Onlar aldığı zaman da çürümeye dönmüştü. Ocak yandığı için çıkamadılar. Tonluk vagonlar bağların arasına girdi” diye konuştu.
“Amasra’da 18 saatte cesetlere ulaşıldı”
Amasra’da 18 saatlik süre içerisinde işçilerin tamamına ulaşılarak arama ve kurtarma çalışmaların tamamlandığını anlatan Ahmet Kurt, geçmişte yaşanan grizularda cesetlere çok zaman sonra ulaşılabildiğini hatırlattı. Kurt, “Mükellef zamanında zor şartlarda çalışmak vardı. Şimdiki teknolojide bir insana ulaşmak çok kolay. O işçilerimizin üzerinde çip olmasaydı bu kadar erken onlara ulaşamazlardı. İşçinin nerede olduğunu göremeyeceklerdi. İşte bu teknoloji. O gazı da orada görmeleri lazımdı. Bunlar teknoloji. Amasra’da ölü sayısı çok ama patlamada ölülere ulaşmak da zor. Kozlu kuyusunda, Karadon kuyusunda patlayan grizularda ne kadar zaman sonra cesetler alındı. Çürümeye dönmüş. Bu teknoloji olsaydı o kadar bekler miydi? Çiplerin baretlerine takılı olması işçilere çabuk ulaşılmasını sağladı. Her zaman için teknoloji faydalıdır. Teknolojiyi kullanacaksın” diye konuştu.
3 Mart 1992 tarihinde TTK’ya ait Kozlu maden ocağında meydana gelen zincirleme grizu patlamalarında 263 maden işçisi yaşamını yitirmiş ve yerin metrelerce altında çıkan yangının kontrol altına alınamaması, katlarda yaşanan göçükler nedeniyle ocak yüzey açıklıklarından kapatılmıştı. 26 Mart 1992 tarihinde tekrar açılan ocak, yangının yeniden alevlenmesi üzerine tekrar kapatılmıştı. Dünya madencilik tarihinin en büyük kazalarından biri olan faciada ölen işçilerden 147’sinin cansız bedeni yangınlar nedeniyle günler sonra gruplar halinde çıkarılabilmiş, su basılan ocakta kalan son 2 işçinin cansız bedeni ise tam 5 yıl sonra 1997 yılının mayıs ayında çıkartılabilmişti. Bir diğer grizu faciası ise 7 Mart 1983’te 103 işçinin yaşamını yitirdiği Armutçuk’taki maden ocağında yaşanmıştı.
İhtiyaç sahibi anne ve bebeklerini mutlu ettiler